8 Mayıs 2014 Perşembe

YARATILANIN DEĞİŞTİRİLMESİ VE NİSA SURESİ (ELİA)

Salute freunde

Daha yeni öğrendiğim ve duyunca fitil olduğum bir konu üstünde yazacağım bugün. Konu: Yerli tohum ekiminin yasaklanması. Burdan girip dini boyutuna değineceğim belki arada yobazlığa da bok atarım bilmiyorum bu konular etrafında dönücem işte.


Kanunun ismi: Tohumculuk kanunu

Kanun numarası: 5553

Kabulü: 31.10.2006
(Kaynak)

Tarımın en önemli unsuru tohumdur. Tohum yoksa tarım yok, verimlilik yok, yeşil yok, vitamin yok, oksijen yok, kısaca yokta yok. Bir çiftçi bi tohumu aldığında onu ekebilir, isterse o hasattan aldığı tohumlarla bir sonraki sene de ekim yapabilir, isterse satabilir yada değiş tokuş bile yapabilir. (Bakalım hala öyle mi?)

5553 numaralı kanuna göre ben bahçemde yetiştireceğim domates, biber, buğday, arpa, mısır gibi tarım ürünlerini kendi ürettiğim yerli tohumla değil bilmem ne firmalarının bana dayattığı içerisinde ne türlü kimyasalların sokulduğunu bilmediğim ithal tohumlarla ekmek zorundayım. Bu kadarla sınırlı değil elimdeki yerel tohumu veya fideyi başka birine satamam. Oysa ki bir ülkenin bitki örtüsünün çeşitliliği o ülkenin geleceğidir ve egemenlik hakları içinde yer alır. Peki milli mücadele zamanında 1925 te getirilen kanuna bakalım

"Her nevi fidan ve tohumların meccanen tevzi ve devlet uhdesinde bulunan arazinin fidanlık ihdası için ziraat vekaletine ve idarei hususiyelere bilabedel teffizi hakkındaki kanun"

(Kaynak 2) Türkçe meali şu; Her nevi yerli fidan ve tohum bedava olarak dağıtılabilir.

2006 daki kanuna dönelim. O yıllarda ne değişmişti de bu kanun 180 derece zıttı bi kanunla değişti? Cevabı uzaklarda arama kanka :))

CHP 2007 yılında “Tohum alanından kamunun çekilmesi ve sektörün tümüyle çok uluslu şirketlere bağlanmasını sağlayacağı, yerli tohum çeşitliliğini yok edeceği” gerekçesiyle anayasa mahkemesine dava açmış, mahkeme ocak 2011 de aldığı kararla kanunu kısmen iptal edilsede esas sorunlu kısım halen yürülükte kalmış.

Bu yasaya göre köylü, kendi ürettiği tohumu yada fideyi satamaz. Ancak başka köylülerle takas yapabilir.

Peki bunun doğuracağı sonuçlar neler? Belli şirketlerden genetiğiyle oynanmış tohumlar, benzer şekilde aynı şirketlerden gübre ve böcek ilaçları, sonra gelsin tonlarca hastalık. Derdimize çare arayıp ilaçlar için başvuracağımız yerler neresi peki? Yine belli şirketler. Biraz durup düşünelim kazanan kim, kaybeden kim?

Oysaki Allah ayetinde benim yarattığımı değiştirmeyin derken bizi uyarmış. Doğayı ve canlıları değiştirmenin doğaya insana ve hayvana telafisi mümkün olmayan zarar vereceğini bize Nisa 118-119 da bildirmiş;

"Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi.Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah'ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır."

(Burada bahsedilen kulak kesilmesi mevzusunun da klonlamayla alakalı bir durum olduğunu okumuştum öncelerden. Klonlama için gerekli hücreler en iyi kulaktan alınıyormuş) Kulak dokusundan alınan hücrelerle hayvan klonlaması oldukça yaygın hale gelmiş. Hemen bir örnekte vereyim Reuters’in 1 Mayıs 2002 tarihli raporuna göre, Brezilya’da Sao Paulo Üniversitesi’nde görevli Jose Visintin adındaki araştırmacı veteriner, bu ülkede ilk kez yetişkin bir dananın kulağından aldıkları hücreleri kullanarak klonlanmış embriyolar üretti
(Kaynak 3) Daha isterseniz internetten aratarak böyle böyle bi milyon örneğe ulaşabilirsiniz.


Bu konuda insan genomu projesinin klonlama hakkında internet sayfalarında verdiği bilgilerde şöyle diyor;

"Yetişkin DNA’sı kullanılarak klonlanan ilk memeli Dolly, 14 Şubat 2003'te öldü. Dolly ölümüne sebep olan akciğer kanserine yakalanmıştı ve eklem enflamasyonu nedeniyle sakat kalmıştı... Klonlama denemelerinin %90 kadarı, yaşayabilecek döl üretiminde başarısızlığa uğramaktadır... Bu düşük başarı oranının yanı sıra, klonlanan hayvanların bozuk bağışıklık fonskiyonları, yüksek enfeksiyona yakalanma oranı, tümör gelişimi ve diğer rahatsızlıklar daha sık görülür. Japonya’da yapılan çalışmalar, klonlanan farelerin sağlıkları kötü yaşadıkları ve erken öldüklerini göstermiştir... Klonlanmış canlının gençken sağlıklı gözükmesi de, uzun süre hayatta kalacağı anlamına gelmemektedir. Klonların esrarengiz bir şekilde öldükleri bilinmektedir. Örneğin Avustralya'nın ilk klonlanan koyunu öldüğü gün sağlıklı ve enerjik gözükmüştür ve otopsi sonuçlarından ölüm sebebi tespit edilememiştir."
(Kaynak 4)


Okudukça kulağımda yankılanıyor. "...Allahın yarattığını değiştirecekler.."

Yaratılmışların şeklini ve sıfatını bozup değiştirecekler, fıtratı bozacaklar. Kadını erkek, erkeği kadın yapmaya çalışacaklar, uzuvlarını yaratılış amaçları dışında kullanacaklar, nikah yerine zina, temiz yerine pisliği tercih edecekler, oyuna eğlenceye heveslere koşup yaratılış amaçları olan kulluktan kaçacaklar, doğruluğu dürüstlüğü aptallık, yalancılığı hüner sanacaklar, helalle haramı karıştıracaklar. Tüm işleri tüm alışkanlıkları yaratılış kanununun tam zıttına olacak. Allah yolundan ayrılıp batıl düşünceler ardında koşup olur olmadık şeylere tapacaklar, şeytana uyup onun peşinde koşacaklar.


"Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır." (Nisa 119)

"Şeytan, Onlara vaatlerde bulunur ve onlara umut verip sonu boş çıkacak arzular peşinde koşturur. (Oysa) şeytan, aldanıştan başka bir şey vadetmemektedir." (Nisa 120)

"İşte onların yeri cehennemdir; ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır." (Nisa 121)


Ben bu kadar her cümlesi, her kelimesi mana dolu bir kitap daha okumadım. İşte aslında herşey net, herşey açık, okumak isteyene..


"İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?" (Nisa 122)

Her sıkıntının, her derdin dermanı o'nda. Kurtuluş o'nda, hakikatte o'nda hak'ta.

Saygılar, sevgiler.


NOT: Yazı yazarlarımızdan elia'ya aittir. Yazının tüm telif hakları kendisindedir. Kendisi yazısının her ortamda paylaşılmasına sorgusuz sualsiz müsade verdiğini beyan etmiştir. Zaten eğer öyle olmasaydı sitemiz yazarlarından biri olamazdı.














SAVAŞ ÜZERİNE (NATE)

Günümüzde müslümanların (gerçek müslümanların) toplanıp isyan çıkarmaması için hiç bir sebep yok. Hatta hemen örgütlenmemiz gerekir, çünkü boğazımıza kadar haramın içindeyiz. Tutturmuşlar bir ''bu ülkede kanunlar var, eğer vatandaş olmak istiyorsak bunlara uymamız gerekir...'' tamamen tembellikten kaynaklanan bir hurafe, kendinize bahane üretiyorsunuz.

- Günde 8 saat inşaatta çalışan işçiler asgari ücret alıyor ama gün boyu sırf ceo olduğu için villasında eğlence yapan insanlar dünyanın en zenginleri olmuş. Burada adalet yok. Bakalım Kuran ne diyor.. aa Kuran vardı lan bir aralar ne oldu ona. Dur bakalım ne yazıyormuş;

Adaleti ayakta tutun.

Türkiye'de adaleti ayakta tutmuyorlar. - ''Ama kanunlar böyle.'' Allah mı daha iyi kanun koyuyor yoksa hükümet mi. Sen Allah yerine hükümete tapıyor olmayasın sakın?

- Kabenin etrafındaki insanlar bir şey bilmeden 1000 yıldır dönüp duruyorlar. Kabe'de 7 kere dönüp, az ilerideki otelde konaklayan krallar var. Civardaki dilencileri görmezden gelip Kabe'de ibadet edince ''hacı'' olduğunu sanan dedeler var. Burası ''Allah'ın evi''ydi bir aralar hatırladınız mı. Kuran'a mı dönsek acaba bir daha;


2:125

Kabe'yi halk için bir odak noktası ve bir güven yeri kıldık. İbrahim'in makamını bir namaz yeri olarak kullanın. "Ziyaretçiler, kendini ibadete verenler ve eğilip secde edenler için ikiniz Evimi temiz tutun," diye İbrahim ve İsmail'i görevlendirmiştik.





Kabe temiz mi şu an? Hmm... ''Hacerül esved'' diye bir taş var, gelen geçen oraya elini ayağını sürüyor. Temiz mi sizce burası? Kabenin üzerinde altından bir örtü var diye duydum, Kuran'da ''kenz yapmayın'' diye bir ifade hatırlıyorum hayal meyal... neydi o ayet ya hatırladınız mı.


22:26

İbrahim'i Evin (Kabe'nin) mekanına yerleştirmiştik: "Bana hiç bir şeyi ortak etme. Evimi de, ziyaretçiler, orada yerleşenler, rukü ve secde edenler için temizle."





- Kuran'daki ceza sistemine ne oldu bu arada? Bir de öyle bir şey vardı, zina edenlere ne zamandır sopa vuruyoruz? Ya hırsızlık? Ülkenin hükümeti hırsız lan. - ''Ama kanunlar...'' Hani Allah'a inanıyordunuz? Hükümetin kanunları daha mı güzel geldi yoksa?


2:190

Sizinle savaşanlarla ALLAH yolunda savaşın. Saldırgan olmayın. ALLAH saldırganları sevmez.





İyi de hiç savaşmadık ki daha, evde g*t büyütüyoruz.


2:216

Sevmediğiniz halde savaş size zorunlu kılındı. Sevmediğiniz bir şey sizin için iyi ve sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir. Siz bilmeseniz de ALLAH bilir.





Şimdi savaşırsak dış güçler felan gelir, malum ülkeyi bölmek için fırsat bekliyorlar. Bu yüzden savaşamayız Allah, kusura bakma.


İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensin.





''Aman ülkeyi bölmesinler'' korkusuyla etliye sütlüye bulaşmayan yarı müslümanlar burada mıyız? Allah ''sadece bana güvenin'' diyor lan hayırdır? Amerika'yı görmemiş heralde Allah, olm onlar çok güçlü lan baş edemeyiz. Öyle Allah felan da kurtaramaz illuminati var lan aboo. Şakaya gelmez bu işler biz en iyisi güzel güzel oturalım.

- ''İyi de biz bir avuç adamız, böyle bir isyan çıkarıp direk öldürülürsek ne olacak?''

Toprak olup gideceksin kanka... ateist miyiz oğlum biz iyice mala bağladınız. ''Ahiret'' diye bir şey vardı lan o duruyor mu hala bakalım;

3. sure

157 ALLAH yolunda ölür yahut öldürülürseniz, ALLAH'ın bağışlaması ve rahmetine kavuşmuş olursunuz ki bu onların tüm topladıklarından daha iyidir.

158 Ölürseniz de öldürülürseniz de ALLAH'ın huzuruna çıkarılacaksınız.

159 ALLAH'ın sana bir bağışı olarak onlara yumuşak davrandın. Kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Onları affet, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara danış. Karar verince de ALLAH'a güven; ALLAH güvenenleri sever.

160 ALLAH sizi desteklerse hiçbir güç sizi yenemez. Sizi terk ederse, artık size kim yardım edebilir ki? İnananlar ALLAH'a güvensin.

161 Bir peygamber ganimet mallarından hakkından fazlasını alamaz. Kim hakkından fazlasını alırsa diriliş günü o fazlalıkla gelir. Sonra herkese kazandığının karşılığı tam ödenir ve haksızlığa uğratılmazlar.

[Son ayeti ''Muhammed niye kendine özel ganimet alıyor'' diyenler için verdim. Adam ihtiyacı olduğu için alıyor, keyfinden değil yani. Ayrıca herkes için geçerli bu kural, peygambere özel bir durum yok.]







3. sure



190 Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde akıl sahipleri için ayetler var.



191 Onlar ki ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken ALLAH'ı anarlar. Göklerin ve yerin yapısı ve yaratılışı hakkında düşünürler: "Rabbimiz, sen bunları boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru.



192 "Rabbimiz, sen kimi ateşe sokarsan elbette onu rezil etmişsindir. Zalimlere yardım eden olmaz.



193 "Rabbimiz, biz, 'Rabbinize inanın' diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve iyi kişiler olarak canımızı al.



194 "Rabbimiz, elçilerin yoluyla bize söz verdiğin şeyi ver, diriliş gününde bizi rezil etme. Sen sözünden hiç caymazsın."



* Dikkat *



195 Rab'leri onlara cevap verdi: "Ben, sizden hiçbir çalışanın yaptığını ödülsüz bırakmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun; hepiniz eşitsiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence ve hakarete uğrayanlar, vuruşanlar, öldürülenler... Onların kötülüklerini örteceğim ve onları içlerinde ırmaklar akan bahçelere yerleştireceğim. ALLAH'tan bir karşılık olarak... En güzel karşılık ALLAH'ın yanındadır.



196 İnkarcıların ülkelerdeki egemenliği seni aldatmasın.



197 Bu kısa süreli bir yararlanmadır, sonra cehennemi boylayacaklar; ne kötü bir durak!



198 Rab'lerini dinleyenler için içlerinde ırmaklar akan cennetler var. ALLAH tarafından bir konut olarak orada ebedi kalacaklar. İyiler için ALLAH'ın yanında bulunanlar daha hayırlıdır.



199 Kitaplıların öyleleri var ki ALLAH'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar. ALLAH'a karşı derin saygıya sahiptirler. ALLAH'ın ayetlerini az bir değere satmazlar. Onların ödülleri Rab'lerinin yanındadır. ALLAH hesabı çabuk görendir.



* Dikkat *



200 İnananlar! Başarmak için, güçlüklere karşı tek tek direnin, topluca direnin, birlik olun ve ALLAH'ı dinleyin.



[''Tek tek direnin... topluca direnin... birlik olun ve Allah'ı dinleyin...'' Kısaca ''direnin''.]






4. sure



71 İnananlar! Tetikte durun. Bölük bölük ya da topluca harekete geçin.



74 Dünya hayatını ahirete değişenler ALLAH yolunda savaşsınlar. Kim ALLAH yolunda savaşır, ölür yahut yenerse, kendisine büyük bir ödül vereceğiz.



75 Size ne oldu ki "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et," diye feryat eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hâlâ ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?



[75. ayeti bir yerlerden hatırladınız mı? ]



76 İnananlar ALLAH yolunda savaşırlar. Kafirler ise azgınların ve despotların yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın; şeytanın planı zayıftır.



[''İnananlar Allah yolunda savaşırlar...



Kafirler ise azgınların ve despotların yolunda savaşırlar...



Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın...



ŞEYTANIN PLANI ZAYIFTIR.'']


77 Kendilerine, "Elinizi savaştan çekin, namazı gözetin, zekatı verin," denilenlere dikkat etmedin mi? Kendilerine savaşmaları emredildiğinde, insanlardan ALLAH'tan korkar gibi, belki daha fazla korkmaya başladılar ve "Rabbimiz, neden bize savaşı yükledin, bizi yakın bir zamana kadar erteleyemez miydin!," dediler. De ki, "Bu dünyanın varlığı azdır, erdemliler için ahiret daha hayırlıdır; en ufak bir haksızlığa uğratılmayacaksınız."



4. sure


84- ALLAH yolunda savaşmalısın. Sen ancak kendinden sorumlusun. İnananları da aynı şeye özendir ki ALLAH kafirlerin gücünü etkisiz hale getirsin.ALLAH'ın gücü daha şiddetli, cezası daha çetindir.



95- Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.

8. sure

38- İnkar edenlere söyle: "Son verirlerse geçmişte yaptıkları bağışlanacaktır. Dönerlerse, daha öncekilerin sünneti (yasası) geçerlidir."


39- Baskı ve zulmü ortadan kaldırıncaya ve dini sadece ALLAH'a ait kılıncaya dek onlarla savaşın. Düşmanlığa son verirlerse, elbette ALLAH yaptıklarınızı görür.

60- Onlar için elinizden gelen kuvvet ve atlı birlikler (savaş araçları) hazırlayıp seferber edin. Böylece onlarla ALLAH'ın düşmanlarını, düşmanlarınızı ve onlardan başka bilmediğiniz, ancak ALLAH'ın bildiği kimseleri caydırırsınız. ALLAH yolunda ne harcarsanız size tam olarak ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız.



9. sure

20- İnananlar, göç edenler, paralarıyla canlarıyla ALLAH yolunda çaba gösterenler için ALLAH yanında daha büyük bir derece vardır. Onlar kazananlardır.

Şuradan bahsi geçen diğer ayetleri inceleyebilirsiniz;
http://meal.ihya.org/kurandan-ayetler/kuranda-gecen-cihad-ile-ilgili-ayetler.html

Buradaki çeviri doğrudur veya yanlıştır onu bilmiyorum, numaralara bakıp karşılaştırma yaparsınız artık.


NOT: Yazı, yazarlarımızdan nate'ye aittir. Yazının tüm telif hakları kendisindedir. Kendisi yazısının her ortamda paylaşılmasına sorgusuz sualsiz müsade verdiğini beyan etmiştir. Zaten eğer öyle olmasaydı sitemiz yazarlarından biri olamazdı.

6 Mayıs 2014 Salı

İBLİS/ŞEYTAN'I TANIYALIM

İblis, her kişinin alt beynindeki olumsuz akli melekenin aktifleşmesidir. Şeytan, kendisini iblisinin yönetimine teslim eden, iblisleşen kişidir. Böyleleri ancak şerri şeriat, şeytanı mabut edinenlerin kölesi, piyonu, kuklası olabilir.


“Şeytan cinden olur, insandan olur” Kur’an ifadesine göre, cinden olan şeytan, kişinin alt beynindeki görünmez, enerji halindeki güçtür. İblisleşen kişi ise insan şeytanıdır. Bunlar bireysel anlamdaki şeytan veya şeytanlık, cinliktir. Eğer kurumsallaşır, toplumsallaşır, küreselleşirse buna da tağut denir.


İşte kişinin özgürlüğü, toplumun iradesi ve bağımsızlığı, egemenliği önündeki bu engeller, yani, iblis, şeytan ve tağut son derece örtülü ve gizli çalışırlar. Gizliliği güç kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Eğer üzerlerindeki sır perdesi kalkarsa alınan tedbirlerle etkisiz kılınması olası hale gelir. Kişi beyninin sadece yüzde onu iblise ait olan güçtür. Geriye kalan beynin yüzde doksanıdır. Beynin yüzde doksanının aktif hale gelmesiyle oluşan aklıselim, sağduyu ve vicdanegemen bir milli irade karşısında bu beyninin yüzde onu egemenlerin ne hükmü kalır?


Bu nedenle iblis, şeytan ve tağut konusunu tüm gerçekliğiyle tanımak, bilmek çok önemlidir.


“ÜÇLÜ BEYİN TEORİSİ’NE” GÖRE İBLİS


İnsan beyniyle ilgili en güçlü sınıflandırmalardan biri Dr. Paul MACLEAN’A aittir. Amerikan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’ndeki Beyin ve Davranış Laboratuarı’nın başkanı olan Dr. Paul Maclean, beyni, anatomik yapısına bakarak onu üç katmana ayırdı:


a)Alt Beyin: Dr.Maclean’a göre beynimizin en alt bölümünde Reptilian Sistem /sürüngen beyinbulunur. “Sürüngen beyin” kertenkelelerde de, insanlarda da olan beyin bölgesidir.


b)Orta Beyin: “Sürüngen beynin” üstünde Limbik Sistem /duygusal beyin bulunur. Duygusal beyin kertenkele ve kaplumbağa gibi sürüngenlerde bulunmaz ama kedi, köpek, keçi gibi memeliler ile insanların ortak yönüdür.


c)Üst Beyin: Alt ve orta beynin üstünde Neo-Korteks Sistem /mantıklı düşünen beyin bulunur.Mantıklı /düşünen beyin insanı, insan yapan, onu hayvanlardan üstün kılan “uygar beyindir”.


İnsan davranışlarını anlamak için bu üçlü beyin modelini iyi bilmek gerekir. Çünkü bir insanın neden aynı anda hem “mantıklı /uygar” hem de “ilkel” davranabildiğini açıklayan bir öğretidir. Bu iyi anlaşılırsa, bazı insanların sarhoş olduğunda içlerinden başka birinin çıkmasının nedeni de çözümlenebilir.


“Üçlü beyin teorisi”, içgüdüler ile mantığın çatışmasını, rasyonel ve irrasyonel hareketleri iyi açıklayabilmektedir. İç ve dış çatışmaların kaynağı bu beyin bölgeleri arasındaki uzlaşmazlıklardır.
[1]


1.SÜRÜNGEN BEYİN (R-komples): İBLİS


Sürüngen beyin, adı “aşağılayıcı çağrışımlar yapsa da, “hayatta kalma” içgüdüsünün merkezidir. Bu beyin bölgesine, sürüngenin İngilizcesinin (Reptilian) ilk harfinden hareketle R-kompleks de denilmektedir.


Beynin bu bölgesini akıl değil, içgüdüler yönetir. İçgüdülerin de birinci önceliği, ölmemektir. İkinci önceliği üremektir. İçgüdüsel kod basittir: “Hayatta kal ve üre /çoğal!”


Beynimizdeki R-kompleks, kertenkele, yılan gibi sürüngenlerin beyni ile ortak özellikler göstermektedir. İnsan gururunu kurtaracak iyi haber, R-kompleksin, insan beyninin “sadece bir bölümünü”, kertenkele, yılan gibi sürüngenlerin beyninin ise “tamamını” oluşturmasıdır!


R-kompleks, insan beyninin en ilkel bölümüdür. Hayvansal alışkanlıklarıyla hareket eder. Az gelişmiştir. Ama hayatta kalmayı başaran bir yapıdadır. Beyninin tamamı R-kompleksten oluşmuş bir kişiye “Recep ivedik beyinli” diyebiliriz!
[2]


SÜRÜNGEN BEYNİN “R-KOMPLEKS”


HAREKETLERİNİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ


Hayvanlar ile insanların ortak davranışını gözlemleyen nöro-psikolog Dr. MACLEAN, kertenkeleler üzerinde yaptığı incelemelerle, sürüngen beynin temel tutumlarını ortaya koymuştur.


Sürüngen beyin yabancılara karşı tavırlar, flört ve üreme davranışları, savaşma ya da kaçma hareketleri, eş seçimi, yuva kurma davranışları, grup içi otorite ve itaat şekillerinde daha çok kendini ortaya koyuyordu. Aslında doğal yaşam belgeselleri ile sosyal yaşam belgeselleri TV’de beraber izlendiğinde, hayvanlar ile insanlarda ortak olan “sürüngen beyin davranışları” kolaylıkla görülebilir.


Dr. Maclean’ın gözlemlerine göre sürüngen beynin hareketlerinin karakteristik özellikleri şunlardır:


a)Sürüngen beyin düşünmez, otomatik ve içgüdüsel hareket eder.


b)Hareketleri belirli tekrarlara dayalı, gelenekselleşmiş yapıdadır.


c)Yeni şeyler öğrenmeye kapalı, değişime karşı son derece dirençlidirler.


Sürüngen beyin, tehlike odaklı yaşar. Onun için tek önemli olan, yaşamının devamını sağlamak ve vücudunun fiziksel bütünlüğünü korumaktır. Akıl ve duygu sağlığı değil, bedensel güvenlik önceliğidir.


Sürüngen beynin, beyindeki fiziksel yeri “beyin sapıdır” Bedenimizle beynimizin birleştiği noktada bulunan beyin sapı, aynı zamanda Retiküler Aktivasyon Sistemi’nin (RAS) yani dikkatin merkezidir. Bu da sürüngen beynin kritik anlarda dikkati ele geçirmekteki üstünlüğünü gösterir.
[3]


SÜRÜNGEN BEYİN DEVREYE GİRDİĞİNDE,


MANTIK /AKIL SERVİS DIŞI OLUR


Bir gece su içmek için uyanırsınız. Yarı uykulu halde salona doğru giderken, daha ışığı yakmadan salonda bir karaltı görürsünüz. Acaba içeride biri mi var?


Tehlike sinyali alan sürüngen beyin anında insiyatifi ele alır. Derhal doğrudan kontrol edebildiği kalp atışını, kasları, refleksleri uyarır. Yüreğinizi ağzınıza getirir! Kanınızı beyninize çıkarır.


Donuk bir halde, bir süre bekleyip karaltının hareket edip etmediğini izliyorsunuz. Hiç hareket etmiyor.


“Mantıklı /düşünen beyin” ancak şimdi devreye girebilir. “mantıklı /düşünen beyin” devreye girince, aklınız çalışmaya başlıyor. O andabirgün önce satın aldığınız yeni tavan aydınlatma lambasını hatırlıyorsunuz! Duygusal beyin korku duygularınızı yatıştırıyor, sürüngen beyin de normale dönüyor.


SAVUNMAYI SÜRÜNGEN BEYİN / R-KOMPLEKS YAPAR,


TEORİSİNİ NEO-KORTEKS / “MANTIKLI /DÜŞÜNEN BEYİN” YAZAR!


Birgün sonra, internette chat başına geçip mantıklı /düşünen beyninizi ve duygusal beyninizi” kullanarak, akıllı ve duygulu cümlelerle yaşadıklarınızı arkadaşlarınıza anlatıyorsunuz. O esnadasürüngen beyniniz tüm bunlarla hiç ilgilenmiyor, tüfeğini temizleyen kahraman şerif gibi gayet vakur bir şekilde yeni tehlikelere karşı tetikte beklemeye devam ediyor!


Normal zamanlarda düşünme, planlama, karar alma gibi işler yapan, insan aklı ve mantığının merkezi olan mantıklı /düşünen beyin için utanç verici olsa da, sürüngen beyin “hayati tehlike” söz konusu olduğunda, anında “mantıklı /düşünen beyni” devre dışı bırakıp kontrolü mutlak bir şekilde ele alır. En tehlikeli anlarda “düşünemez” hale gelmemizin nedeni budur.





İBLİSÇE DAVRANIŞLAR,


SÜRÜNGEN BEYNİN GERÇEK KİMLİĞİNİ TANITIYOR


Bencildir. Bir bölgeyi sahiplenir, başkasını orada istemez. Kendisinin daha önce oraya gelmiş olmasını hak görür.


Gösterişçidir. Fark edilmek için abartılı görsel /törensel hareketler yapar. Ait olduğu kimliğin sembollerini üzerinde taşır.


Bir ev veya yuva sahibi olmak onun için çok önemlidir. Herkesin eşit olduğu grupları sevmez, ya baş olsun, ya da başında biri olsun ister. Flört sırasında karşı cinsin gözüne girmek için abartılı ritüeller sergiler. Grup halinde gezer, ait olduğu grubun ortak kıyafet, ortak sakal, bıyık, sembol ve işaretlerini kullanır. Kendi düşüncelerine göre değil “başkaları ne der”e göre yaşar.


Beyni batıl inançlar ve mantıksız saplantılarla doludur. Zorda kalınca yalanlar söyler. Çıkarları için kumpaslar kurar. İkili oynar, aldatır. Ahlaklı ve iyi olması ilkelerine değil,çıkarlarına endekslidir. İstediğini elde edemeyince hırçınlaşır; fiziksel olarak güçlüyse saldırır, güçsüzse dedi-kodu yapar.


Düşünmez, içgüdülerini izler. Beyni içten dışa doğru çalışmaz, sadece dışındaki gelişmelere tepki verir. Anti-entellektüeldir. Kitap, kültür ve sanattan hoşlanmaz. Beyin gücüne değil, beden gücüne inanır. Konuşmak yerine, “eylemlerle” kendini ifade eder.


Hayatı siyah beyaz görür, insanları dost ya da düşman hatlarına koyar. Düşünce ve değerlere dayalı olandan çok, kan bağına dayalı yakınlık kurma eğilimi yüksektir. Körü körüne inanır, yeni şeyler öğrenmediği için düşünceleri pek değişmez, sabit fikirlidir.


Muhtemelen bu tarifi okurken gözünüzün önünden bazı insanlar geçmiştir. Oysa bu bir kişinin özelliklerinin değil, nöro-psikolog Dr. Maclean’ın sürüngen tutumlar listesinden hareketle oluşturulmuş R-kompleks / sürüngen beyin ile ilgili davranışların listesidir.
[4]


Bize göre ise, her insanda doğuştan var olan, her kişinin bizzat kendi iblisidir.


Yukarıdaki özelliklerin hepsi, “potansiyel” olarak hepimizde bulunur. Tümünün bir kişide bulunması gerekmez. Aynı kişide biri ya da bir kaçı farklı oranlarda etkin olabilmektedir. Bu bağlamda Montaigne’nin “Her insanda insanlığın bütün halleri vardır” cümlesi üzerine düşünmek gerekir. Çünkü sürüngen beyin, insanlığın ortak mirası kabul ediliyor! Dr. Paul Maclean’e göre sürüngen beyni kontrol etmek ve yönetmek için insanda iki ayrı beyin katmanı daha vardır. Bunlar duygusal beyin ve “mantıklı /düşünen beyin”.


TOPLUMSAL DÜZEYDE SÜRÜNGEN BEYİN İLE


“MANTIKLI /DÜŞÜNEN BEYİN” ÇATIŞMASI


Aile ve grup içindeki çatışmanın geniş ölçekli bir versiyonu sosyal alanda görülür. İnsan beyninde olduğu gibi, toplumsal yaşamda da bazen sürüngen beyin /iblis egemen olur. Böyle dönemlerde Maw Horkheimer’ın deyişiyle, “kitlesel akıl tutulması” yaşanır.


İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki birçok sosyal bilimcinin beynini bu konuyla ilgili bir soru kemiriyordu: “Kant, Hegel, Schopenhauer gibi büyük filozofları, Goethe gibi büyük yazarları, Wagner gibi büyük bestecileri çıkarmış bir Alman ulusu, nasıl oldu da Hitler gibi bir delinin peşinden gidip yirmi milyondan fazla insanın ölmesine neden oldu? Hitler, “mühendis kafalı” olmakla ünlü Almanlara ne yapmıştı? Mantıklı insanların mantıksızlaşmaya başlamasına sebep olan neydi?”


Uzun süren araştırmalarla cevabın bazı bölümleri keşfedildi. Almanların beyninde, R-kompleks baskın hale getirilmişti. Peki, bunun yöntemi neydi?


1)Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beynini sürüngen beyin seviyesine indirmenin en iyi yollarından biri, onu bir gruba dahil etmekti. İç bağları sıkı bir grup içinde, kişi “akıl ihalesi” yoluyla mantığını (korteks) kullanmaktan vazgeçebiliyordu.


Bu amaçla kullanılan ikinci yol ise;


2)Kitleleri korku kültüründe yaşatmaktı! Eğer bir banka şubesinde havaya bir el ateş ederseniz, eğitim düzeyleri ne olursa olsun, oradaki her kesin beynini bir saniyede “sürüngen seviyesine” indirirsiniz! Aynı şekilde korkuya dayalı politik propaganda ile kitleler R-kompleks seviyesine indirilebiliyor.


Bu siyasal stratejide 3-D çok önemlidir:


*Düşman göster,


*Dayanışma duygusunu kışkırt,


Düşündürme!


Sürekli çatışma çıkar ki taraftarların düşünemesinler!


İnsanların mantığına değil, içgüdülerine hitap et!


KİTLELER, R-KOMPLEKS BASKIN LİDERLERDE NE BULUYOR?


Hitler, Mussolini ve Stalin döneminin düşünürleri, halk ile otoriter liderler arasındaki “R-kompleks aşkı” üzerine uzun süre kafa yormuştu. Max Horkheimer “Akıl Tutulması”, Eric Hoffer “Kesin İnançlar”, C. Eric Fromm ise “Özgürlükten Kaçış” kitabında bu konuyu analiz ettiler.


Kitleler bu tip liderlerde ne buluyordu?


En önemli açıklamalardan biri “özdeşlik kurma” psikolojisiydi.


Kendi yaşamında, yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderlerüzerinden, kendilerini ezen kocalarından, patronlarından, üst sınıflardan intikam alıyorlardı.


R-komplekse hitap eden liderlerin en büyük sırrı, kendisini bir “intikam aracı” olarak sunmalarıydı. Kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı! Kimliklerini bir düşmana görekonumlandırıyorlardı. Mesajları hep şöyleydi: “Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim, bana güç ver, nefret ettiğin her kesin canına okuyayım!”


SEDAT ŞENERMAN

5 Mayıs 2014 Pazartesi

YALIN ''KÜÇÜCÜĞÜM'' (İLLUMİNATİ)



Hiç özlemediğim kadar özlüyorum bu aralar seni
Niye bilmiyorum ama
Ben sadece senle mutluyum
Ah şu gönül gözünden görmek dedikleri var ya
Seni her halinle seviyorum
Beraber uyansak
Bütün gün sarılsak
Bana yetmez
O ana dünyaları bile değişmem

Küçüğüm her şeyim
Ne olur çok uzaklara gitme
Gidersen öleceğim
Karanlığa döneceğim


Pineal gland/epifiz/gönül ve akıl gözüne yazılmış bir şarkı. Sözler yeterince ortada aslında, çok fazla açıklama istemiyor. Size işaret etmem, anlamanız için yeterli olacaktır. Tabi ilk yazımız; ''BAŞLANGIÇ VE GİRİŞ'' rehber alınmak kaydıyla, söylediğim gibi o yazı bir merkez! Yalın'ın ağzından söyletilen bu şarkı gönül gözü ile görülmediği taktirde boğuşulacak sorunları anlatmakta. Klipte de detaylar var ancak söylediğimiz gibi sizlerin zihnini kalabalıklara kurban vermeye değil, uykuda olan zihinleri uyandırmaya geldik. Yanisi biraz ''tefekkür/düşünce zinciri oluşturmanızı'' istiyoruz güzel kardeşlerim.

SOHBET

TARKAN ''HÜP'' (İLLUMİNATİ, MTV)

Selam arkadaşlar yazıda Tarkan'ın seslendirmiş olduğu ''Hüp'' adlı şarkının asıl anlatmak istediği kritik noktalara dikkat çekmeye çalışacağım. Güzel şarkıdır aslında, eğer saçma sapan tasalarınız yok ise. Elbette ince ayrımları bilinçli veya bilinçsiz yapmadıklarını, hata ettiklerini gözlemledim bende. Fakat sizler de bir akıl sahibisiniz öyle değil mi? Tarih boyunca palavralarla insanları Allah'ın ayetlerinden uzak tutmayı başaran bir zümre var arkadaşlar, bu bir hayal veya halisünasyon değil. Var böyle bir topluluk ister yönetim gücünü elde bulundurmak adına olsun, ister cahil halkı kavrayamayacağını düşünerek yapsınlar... Her ne sebeple olursa olsun var böyle insanlar ve bunların herhangi bir milleti de yok! İnsan işte abi, bilgi bulduğu zaman bunu kendi lehine kullanmak için kendisini dahi kandırabilir. Örneğin 666 şeytanın numarası derler uzak tutarlar seni oysa doğadaki Allah'ın ayetlerinden biridir veya horusun gözündeki giftler. Neyse başlayalım.



Kalpten kalbe bir yol varsa
Bu aşktır elbet
Rüzgarın yetti bana
Koptu bir kıyamet


ŞARKI SUR'A ÜFÜRME OLAYINA BİR DİKKAT ÇEKME İLE BAŞLIYOR. RÜZGAR İLE KAST BU ÜFÜRME VE NETİCESİNDE KIYAMETİN KOPUŞU.

Aç kapını,ben geldim
Giydiğim ateşten gömlek


KAPI ''KARİAH/KAPI/GATE'' SURESİNDEKİ OLAYA BİR GÖNDERME. ALLAH'IN ASLA KARİAH'IN NE OLDUĞUNU TAM OLARAK BİLEMEZSİNİZ DEDİĞİ KONUDA ZANN İLE YAKLAŞIM YİNE GÖZE ÇARPIYOR.

Kuş sütüyle beslerim seni
Mis yerine koklarım seni
Kalbimin sarayları senin
Sen ağlat,ben severim seni


GÖNÜL/AKIL GÖZÜ PİNEAL GLAND'IN MECAZ YOLLU ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİLİYOR. HEPSİ GÜZEL AMA DAYANAĞINIZ NEDİR? EN ÖNEMLİ OLANI İSE ALLAH'A SUÇ İSNAT EDİLİYOR OLUŞU. HEM İYİLİĞİN HEM KÖTÜLÜĞÜN ALLAH'TAN OLDUĞU İDDİASI TAMAMEN ZANNDAN İBARETTİR VE KUR'AN İLE ZIT BİR GÖRÜŞTÜR. ZİRA SİZİN BAŞINIZA İYİ HER NE GELİRSE ALLAH'TAN, HER NE KÖTÜ GELİRSE SİZDENDİR! KABUL EDELİM Kİ İNSAN ÇOK NANKÖR BİR CANLI TÜRÜDÜR. HASTA BİR İNSAN DOĞDUĞU ZAMAN ALLAH VARSA NEDEN BU İNSAN HASTA DOĞDU DER, OYSA ALLAH, HERŞEYİ EN GÜZEL BİR BİÇİMDE YARATTIĞINI VE İNSAN'IN HAYVANİ YİYİŞ ŞEKLİNİN ÖNCE DOĞAYI VE DÜNYAMIZI, SONRA DA EVRENİ BU HALE GETİRDİĞİNİ, NETİCESİNDE DE SAKAT DOĞUMLAR DAHİL, HER TÜRLÜ PİSLİĞİN ÜZERİMİZE YAĞDIĞINI SÖYLER.

El üstünde tutarım seni
Dizimde uyuturum seni
Kalbimin sarayları senin
Ben seni yaşatırım seni


BURADA DA ALLAH'I KENDİSİNDE YAŞATMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR.

Tut kolumdan çek götür beni
Hüüüüp diye içine çek beni
Yalnız taştan duvar olmaz
Bunu yaz bir yere
Sarılıp yatmazsam uyku girmez gözüme
Dünya gözümde değil
Olmuşum sana pervane...


KAYNAĞA DÖNÜŞ VE ''KAPI'' İLE DEĞİŞİM/DÖNÜŞÜM.

GÖRDÜĞÜNÜZ ÜZERE NİYET İYİ GİBİ GÖRÜNSE DE ZANNLAR İLE TAMAMEN İÇİ BOŞALTILMIŞ VE NEYE HİZMET ETTİĞİ TARTIŞILIR HALE GELMİŞ BİR ALLAH YORUMU MEVCUT ŞARKIDA. ELBETTE DUYGUSAL ANIMIZA DENK GELDİĞİNDE OLDUKÇA ÇEKİCİ GELEBİLİR FAKAT AKIL İLE DEĞERLENDİRMEYE ALDIĞINIZ ZAMAN İÇİNDE BESLEDİĞİ YANLIŞLAR VE YAN(I)LIŞLARIN HAYATİ ÖNEME SAHİP OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ.

BİRAZ DA KLİBİ DEĞERLENDİRELİM;
 




Evet arkadaşlar klibin başında Tarkan uyuyor tüm bu olaylar Tarkan uyurken gerçekleşiyor yani aslında yaşam bir rüya, kaynağa dönüş ise gerçekte uyanık olunan an.



Buraya çok dikkat edin ateist bir figür olan Serra Yılmaz bu klip için kesinlikle özel seçilmiş birisi. Hiçbir vasfı yok şu klipte ateist oluşundan başka. Senaryo gereği Tarkan'ın yaşamından buhranlı ve inançsız bir dönemi temsil ediyor kendisi.




Kadının bakışlarında bile bile reddedişi var, yani aslında herkes içten içe bilir Allah'ın varlığını, fakat kiminde kibir, kiminde hurafe dine bir tepki... gereğinden fazla ağır basar ve beynin sol lobuna kişiyi mahkum hale getirir. Olayları sol lob ile değerlendirenler ise resmi bütün göremez hale gelirler.
--------------------------------------------spoiler---------------------------------------------------
(HADİD 12-13) O gün, inanan erkekleri ve inanan kadınları, ellerinin arasında ve sağlarında ışıkları olduğu hâlde koşar göreceksin. –Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde sonsuza dek kalacağınız cennetlerdir. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir!–
O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar, o iman eden kimselere: “Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?” derler. Denildi ki: “Arkanıza dönün de ışık arayın!” Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir.
---------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------




Burada ise Tarkan durumu kavrayıp kadının bulunduğu durumun vehametini bir dudak hareketiyle bize anlatıyor.

 

Ve kelebek etkisi arkadaşlar. Tüy düşmesi burada onu anlatmakta. Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Ancak eğer kesin bir bilgi ile bilirseniz ''sistemler kurup yönetmenin'' ancak Allah'ın varlığı ile mümkün olduğunu bilirsiniz. O ise olacak olanı açık seçik anlatmıştır, yanisi bizleri o kaostan korumuştur. Tasavvuf veya spiritüalizmin iddiaları zann yüklü bir Allah algısı ve kariah fikri oluşturmaktadır.


Ve nihayet Tarkan ölümüyle birlikte uyanır, mutludur zira doğru yolu bulmuştur. Fakat söylediğim gibi arkadaşlar yaratan ve yaratılanı birbirine karıştırırsanız zannlarınızın esiri olursunuz. Bir olma, tek vücut olma gibi fikirler kesinlikle Allah'ın hak/gerçek olan vaadine ters düşmektedirler.

Bir başka yazıda görüşmek üzere...

BAŞLANGIÇ VE GİRİŞ

Herkese merhaba ben mark, bu tür bir blogu açıp açmama konusunda çok fazla gelgitler yaşadık aslına bakarsanız, fakat ''illuminati'' adı altında yapılan dev bilgi dezanformasyonu artık iyice canımızı sıkmaya başladı ve blogu açmaya karar verdik. Kim olduğumuzun sizler açısından bir önemi yok. Bu blog altında paylaşacak olduklarımız, eğer bakmak ile görmek arasındaki idrakı yakalayabilirseniz niyeti açısından tamamen GERÇEKLER olacak! Hepinize herşeyi gösterebilmemiz olanaksız. İzlediğimiz bir filmden, bir gösteriden dahi hepimiz aynı sonuçları çıkarmayız, en azından aynı ayrıntıları fark etmeyiz. İşte bu noktada ben ve arkadaşlarım devreye girecek, sizlere niyeti göstermeye çalışacağız. Bundan sonra algılayıp algılamamak tamamen sizlerin kişisel yaklaşım ve bilgi birikimi, hayata bakışı, beynini tanıma ve kullanma noktasındaki başarısı ile eş değer olacak. Allah'a giden yolu, ya bulacak yahut kaybolmayı seçeceksiniz. Tarih boyunca birilerinin yapmış oldukları, ''Avam ve Havas'' ayrımı artık çok fazla canımızı sıkıyor.

''Gerçek, ancak işitmek isteyene söylenmeli'' Seneca.

Artık bu düsturdan çok sıkıldık. Herkes herşeyi öğrensin istiyoruz, bu oyunu bozmaya var mısınız?


Yanıtı, ''hayır'' olan arkadaşlarım an itibariyle uzaklaşabilirler. Yanıtı evet olan arkadaşlarım, sizler ise meşakkatli ve zorlu bir yola hazır olun.

Bu yazıda anlatacaklarımızı film ve müzik endüstrisi bakımından bir, ''merkez'' olarak düşünebilirsiniz, çünkü iş emin olun bu çerçeve etrafında toplanıyor. Şimdi biraz nette hali hazırda bulunan bilgilendirme yazılarından da faydalanarak olayın ilmi yönü ile nasıl harmanlandığını göstermeye çalışalım. Dikkat ile algılayarak okuyunuz!


 Kur'an tabiriyle ''Gözünüzü açın''!

--------------------------------------------------------------------------------------------------

PİNEAL GLAND (EPİFİZ BEZİ/AKIL GÖZÜ/GÖNÜL GÖZÜ)

Bildiğiniz üzere beyin epifizi 7. çakranın salgı bezi olarak adlandırılıyor.

Her şeyden önce beyin epifizi bir salgı bezi ve bir kaç hormon salgılıyor ama en önemlisi melatonin, yani büyüme hormonu.

Beyin epifizinin 3. göz olduğu iddia edilmekte.Dokusal olarak göz yapısına benzemekte (kornea, retina). Tabii bir farkı var. Gözlerimiz ışığa duyarlıyken, yani organın fonksiyonları ışık girdiğinde devreye girerken, pineal gland ışık kesildiğinde işlevselliğine başlıyor.

İsa’nın bir sözü var : “Karanlıkta oturanlar gerçek (büyük) ışığı görürler” diye. Bu yine beyin epifizine yani pineal glande atfediliyor.beyinepifiz9

Fakat yukarıda eklediğim resimde de farketmiş olabileceğiniz gibi bu organcık yaşlandıkça , özellikle günümüz modern dünyasında kireçleniyor ve işlevini yitirmeye başlıyor.

Bunun en büyük sorumlusu olan kimyasal maddelerden biri de florür ve tabii ki sularımızdaki kireç.Ama bir numara florür ya da florüd.

Bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.

Tabii; bu kadarla bitmiyor, nedense, evet gerçekten nedense bütün antik dinlerde ve hatta günümüz dinlerinde kozalak ciddi ve muamma bir sembol. Bakınız papanın asası/

Bu konuyu araştırmaya çalışırken denk geldiğim diger bana ilginç konulardan birisi Fransız düşünür, yazar Voltaire’in de beyin epifizine kafayı takmış olması, hatta bu organcığın sırrını çözmek için bir çok otopsi yapması.

Bundan da önemlisi : Vatikan’ın ortasında kozalak heykelinin işi ne ?-

Bu bezden 3 adet hormon salgılanıyor: melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT). En önemlisi olan melatonin’e geçmeden önce dimetiltriptamin’e bakalım. dimetiltriptamin çok ilginç bir hormon. Şamanlarda ayahuasca denilen bir iksirin yapımında kullanılıyor. Hormonu ise bitkilerden elde ediyorlar. Elde ettikleri bitkiler ise şunlar: phalaris arundinacea (yem kanyaşı), psychotria viridis, phalaris spp. (kuş otu), acacia spp. (akasya), arundo donax (kargı kamışı) ve desmanthus illinoiensis.

Ayrıca epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçek. Ki bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğinde yükseğe yapılmış.

Yani ibdaethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak.

Ki Tibet manastırlarından tutun da hristiyan manastırlarının da yüksek yerlere yapılması bu yüzden. Bu hormonun salgılanımını artırmak.

Ve ayrıca Hz.Muhammed’in riyazete yüksek ve karanlık bir mağarada çekilmesi, ilk orada emir alması, hz.Musa’nın Tanrıyla konuşmak için dağa çıkması da bana göre bu yüzden.

Karanlık ayriyeten çok önemli.

Çünkü epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karanlıkta salgılanıyor. Gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşıyor. Ki çoğu dinde sabaha karşı ya da gece ibadetinin önemi bu yüzden.

Bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçleniyor. Ve ibadet için bu yüzden gecenin en karanlık ve salgının en çok olduğu an seçiliyor.

Melatonin en büyük faydası ise kanserden koruması. Kör insanların kansere yakalanmama sebebi de bu. Çünkü sürekli karanlık içinde oldukları için melatonin üretimleri çok fazla.

Bir bilimsel araştırma da göstermiş ki gece vardiyasında çalışanların kansere yakalanma oranı diğerlerine göre daha az. http://okyanusum.com/makale/beyin-makale/beyin-epifizi/

(Vatikan'dan, sümerlere kadar pek çok yerde pineal gland sembolüne rastlamanız olasıdır, bilgeliği anlatır)

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Şimdi biraz Kuran çerçevesinden olaya bakalım.

Kuran'da TUR-İ SİNA dağını öğrenelim önce





(Kehf sures 82) Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!”

Arıza olan duvar, beyin damar duvarı olmalı. Bilge kişinin tamir ettiği duvar bu duvar. Şehirdeki 2 yetim oğlan aklını kullanmayan bir bölgedeki beynin durumunu anlaıtyor. Yani sap ve sol lobları kullanmıyorlar. Altındaki define ise erginlik çağı olarak anlatılmakta. İşte bu define insanın olaylara bütün bakması'dır. Aslında bütün mesele budur. Kuran'daki sağın yaranı ile anlatılan da budur.



                                                        
                                                                         Biraz beynimizi tanıyalım;


Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı tespit edildi. Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritim, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiğini ortaya koymaktadır. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir.

Sağ lobun duygular ve hayallerin etkisinde olduğu ve fotoğrafik, yani bütünsel öğrendiği ortaya çıktı. Bu yüzden bilgiyi sıra ile işleyen sol lobun aksine sağ lobun öğrenmede çok daha hızlı ve etkili olduğu anlaşıldı.. Ayrıca, insanın mucitlik ve üretkenlik kısmı sağ lob fonksiyonları arasında yer almaktadır. Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların üretken düşünebilmesi için sağ loblarını da geliştirmeleri gerekmektedir. Öğrendikleri konular ve formüllerden yeni şeyler üretebilmeleri için beynin sağ lobunu da işin içine katmaları gerekmektedir.

Beynin her iki lobu birbirini tamamlayan fonksiyonlara sahiptir. Her iki lob arasında yoğun sinir lifinden oluşan “korpus kallosum” ağ demeti bulunur. Bu ağ, beynin sağ ve sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprüdür.

Sağ beyin yaratıcılığı, duygusallığı, seslere ve renklere, hayal gücüne, sezgilere ve soyut algılamalara daha yatkın çalışırken; sol beyin mantıklı, sistematik ve analitik düşünmeye, yazı ve sayılara, ölçme değerlendirme ve eleştirmeye daha yatkın olarak çalışmaktadır.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/210697-beynin-sag-ve-sol-yarim-kureleri-ne-ile-ilgilidir.html#ixzz2yexJPRh0



Mesele bütün bakmaktan/değerlendirmekten ibaret. Bu da ancak sağın yaranı olmak, sağ lob ile değerlendirmekle mümkündür.

--------------------------------------------------------------------------------------------------

Olayın temel noktalarını geçtiğimizi düşünerek konunun can alıcı noktasına geliyorum.

Allah'ın yaratışı nasıldır hiç düşündünüz mü? Gelin elimizdeki bilgiler dahilinde bizlerin nasıl bir yaratılışa tabi tutulduğumuzu anlamaya, ve olayı bükmek isteyenlerin bilinçli bilinçsiz bizleri nelere sürüklediklerini birlikte daha fazla anlamaya çalışalım.

Biz insanlar her duyguları, hisleri beynimiz sayesinde yaşarız öyle değil mi? Yani kontrol merkezi beyin'dir. Acıyı da hissetmemizi beyin sağlar, sevinci de. Örneğin, eliniz kesildiği zaman elinizdeki sinirler beyninize sinyal gönderir ve siz acıyı hissedersiniz. O halde Allah'ın merkez yönetimi için bir konum belirlesek bu insanın beyni olmalıdır. Biz insanların bu konudaki cehaleti müthiş kullanılmakta! Amacım da o kullanımı, hiç değilse okuyacak olan arkadaşlarım için minimize hale getirebilmek.


Kendinizi bir monitör gibi düşünün. Beyine işlenen kodların sizlere ''hak/gerçek'' bir dış dünya yaratması! İşte o taktirde Kuran'da geçen kıyamet senaryolarını, dağların yürütülmesini... dağların yün gibi olmasını... insanların o gün pervaneler/kelebekler gibi olması vs... herşey ama herşey yerli yerine oturacak ve daha iyi anlamış olacaksınız. Elbette şeytanlar bilerek veya bilmeyerek durmuyorlar ve hep dosdoğru yol üzerine oturmaya devam ediyorlar. Bu insan şeytanlarına karşı, Allah'ın, ''biz herşeyi hak/gerçek olarak yarattık'' sözünü kanıtlama görevinin bizlere düştüğüne inanıyorum.
(Kariah/kapı/gate suresi)

1 Kâriah!

2 Nedir o kâriah?

3 Kâriah’ın ne olduğunu sana ne bildirdi?

4 O gün, insanlar, darmadağın pervaneler gibi olurlar. 5 Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

6 Ve hemen kimin tartıları ağır basarsa, 7 işte o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir. 8 Tartıları hafif gelen kimse ise, 9 işte onun anası uçurumdur/derin bir çukurdur. 10 Onun ne olduğunu sana ne bildirdi?

11 Kızgın bir ateş!

(Hakka suresi)

Gerçekleşecek olan!

“Gerçekleşecek olan” nedir?

“Gerçekleşecek olan” nedir, siz tam olarak bilemezsiniz.

Semud ve Ad (toplulukları), kâria’yı yalan saydılar.

Bu yüzden Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.

Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.

Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?....................


İşte şeytanların insanları kandırmaya çalıştıkları nokta burada. Nedir o kapı/kariah/gate? Siz onu asla tam olarak bilemezsiniz. Piyasada sayısız film, şarkı vs... bulabilirsiniz bu kapı'nın ne olduğunu yorumlama üzerine. Kelebek etkisi filmi örneğin! Bir tür düzensizlik ve savrulan insan profili çizmekte bizlere. Oysa Allah herşeyi bir plan dahilinde ve HAK/GERÇEK olarak yarattığını söylemekte. Şu halde onlara ne oluyor ki dosdoğru yol üzerine oturuyorlar! Yoksa onlar güvende olduklarından eminler mi?


- Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki, yaratma ve emir sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! (A’raf/54)

İşte tüm ayrım noktası da budur dostlar, sistemler kurup yönetmek ancak Allah'a aittir. Zannları ile hareket eden ve herşeyi bir hologram ve insanı Allah ile bir bütün gibi göstermeye çalışan bu kişilerin dünya idareleri seni de sıktıysa gel güzel kardeşim. Onların iddiaları ancak Allah'ın olmaması ile mümkündür ve zann'dır. Ve onlar buradaysa biz on kere buradayız!


NOT: Yazılarımızda elimizden geldiğince basit ve temel öğelere değinerek, hali hazırda oluşturulma uğraşı verilen paranoyayı ortadan kaldırıp, asıl önemli noktalara dikkat çekmeye çalışacağız.
 
Ve Allah'tan zannlarına, kendi arzu ve isteklerini ilah edinenlere yönelik bir dizi ültimatomla bu tanıtım yazımıza artık son verelim;
 


CASİYE

21 Yoksa kötülükleri işleyen o kimseler, kendilerini, hayatlarında ve ölümlerinde, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler gibi yapacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!

22 Ve Allah, gökleri ve yeryüzünü gerçek ile ve de her kişiyi yaptığı ile karşılıklandırmak için oluşturdu. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

23 Peki sen, kendi boş-iğreti arzusunu ilâh edinen ve Allah'ın bir bilgi üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü/ hiç düşündün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim doğru yol kılavuzluğu yapacaktır? Yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?”

24 Yine onlar, “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen uzun zaman değişime/ yıkıma uğratır” dediler. Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar.